Havva Zorlu, Türkiye’de yaşayan bir fotoğrafçı ve hayvan hakları aktivistidir. Foto muhabiri olma hayaliyle genç yaşta fotoğraf çekmeye başladı ve fotoğrafı bir ifade aracı olarak kullanıyor. Fotoğrafları çoğunlukla belgesel fotoğrafçılık ve deneysel görüntü üretim tekniklerinden oluşuyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nden 2022 yılında mezun oldu. Bugün tüm türlerin yaşam hakkını ve özgürlüğünü savunarak hayvan hakları mücadelesine katkıda bulunmak için fotoğraf çekiyor.
Havva ile hayvan foto muhabirliği yolculuğu, düşündürücü ve heyecan verici görselleri ve We Animals’daki son görevi hakkında daha fazla bilgi edinmek için bir araya geldik.
Fotoğrafla ilgilenmeye çok daha önce başladım. Foto muhabiri olmak benim çocukluk hayalimdi. Lisede gazetecilik, üniversitede fotoğraf bölümünde eğitim aldım. İlk fotoğraf makinemi aldığım 2013 yılından bu yana fotoğrafın çeşitli alanlarında tecrübeler kazanmaya gayret ediyorum. Aslında çocukluğum birçok hayvanla bir arada geçti. Hayvanlara karşı her zaman ilgiliydim ama şimdi bu ilginin tüm hayvanlara yönelik olmadığını fark ediyorum. Ben de birçoğumuz gibi kültür, din, alışkanlık gibi gerekçelerle bazı hayvanların sevilmesi bazılarının kullanılması gerektiği düşüncesiyle büyüdüm.
Beni bugün olduğum noktaya getiren en önemli şey, sütün aslında ne olduğunu idrak etmek oldu. Hayvansal süt üretiminin en temel uygulaması olan suni tohumlama işlemini öğrendiğimde tüm hayvan sömürü sistemlerine karşı olan reddedişim başlamıştı. Yaklaşık 2 yıl süren vejetaryenliğin sonunda hayvanların sadece bedeni/eti için değil; sütü, yumurtası, derisi, kürkü için ve başka pek çok amaçla zulüm gördüğünü fark etmiş oldum. Tüm yaşamlara saygı duymak beni vegan olmaya, vegan olmak da bu alanda aktivizm üretmeye yöneltti.
Türkiye’de hayvan sömürüsüne karşı olan farkındalık son yıllarda daha hızlı artmaya başladı. Bu farkındalığa bağlı olarak hayvan foto muhabirliği de gelişiyor. Türkiye’de henüz hayvanların çektiği acılar görünürlük kazanmadı. Bildiğim kadarıyla bu alanda ürettiğim projeler hayvan foto muhabirliğinin Türkiye’deki ilk örnekleri arasında yer alıyor. Ayrıca We Animals katılımcılarından Deniz Tapkan Cengiz ve Savaş Onur Şen’in bu alanda örnek çalışmaları var.
Bu işin tek sevdiğim yanı, bugün tüm dünyada hâkim olan hayvan sömürüsü sistemine karşı bir şeyler yapıyor olmak. Fotoğrafını çektiğim hayvanların hayatlarını değiştiremeyeceğimi biliyorum. Fakat onların acılarını görünür kılarak, gelecekte onların yerini alabilecek diğer hayvanların hayatlarını değiştirebilmeyi umuyorum.
Hayvanların neler yaşadıklarına şahit oldukça yaşadığım en yoğun his çaresizlik, bu işin beni en zorlayan yanı bu çaresizlik hissiyle başa çıkmaya çalışmak. Benim fotoğraf çekmek için sadece birkaç saatine tanık olduğum bu sömürü sisteminde, milyonlarca hayvanın her an neler yaşadıklarını bilmek beni çok zorluyor.
Hayvan foto muhabirliği alanında etkilendiğim ilk çalışma Jan Van Ijken’in “Precious Animals” adlı serisiydi. Ijken’in bir yumurta fabrikasında üretim bandından aşağı düşmek üzere olan civciv fotoğrafı beni çok etkilemişti.
Jo-Anne McArthur’un hem fotoğrafçı hem de aktivist kimliğinden çok ilham alıyorum. Yaptığı çalışmalar ve öncü olduğu projeler, bana bu alanda çalışmayı sürdürebilme gücü veriyor.
Bir mezbahada çektiğim bu fotoğrafın işimi iyi temsil ettiğini düşünüyorum. Bu fotoğrafa her baktığımda daha yoğun bir his bırakıyor. Kanla kaplı bir zemin, öldürülmek üzere metal kapana kıstırılmış bir inek ve ineğin memelerinden süzülen süt damlaları… “Neden süt tüketmiyorsun?” sorusuna vereceğim daha iyi bir cevap yok. Bu fotoğrafın süt üretiminin arka planını iyi açıkladığını düşünüyorum. Süt çiftliklerindeki inekler sakatlandığında ya da süt verimi düştüğünde mezbahaya gönderilir. Bu fotoğraftaki inek de aynı nedenlerle mezbahaya getirilmişti. Bana göre bu fotoğraf pek çok hak ihlalini bir arada gösteriyor. Sadece ayaklarını gördüğümüz bu inek, benim için sömürülen tüm hayvanları temsil ediyor.
Bu projeyi İzmir’de ortalama 500 ile 1000 kapasiteli iki farklı süt çiftliğinde gerçekleştirdim. Bu süreçte süt üretim sürecine yakından şahit oldum ve çok şey öğrendim. Suni tohumlamadan süt sağımına pek çok uygulamayı gördüm ve belgeledim.
Süt çiftliklerinde ağlayan, sakatlanmış, hastalanmış inekler var. Annesi yerine emziklerden beslenmeye çalışan, birbirinin ağzında kalan süt damlalarını emen buzağılar var. Bu hayvanlar doğumdan mezbahaya gönderilişlerine kadar her aşamada tarifsiz acılar çekiyorlar. Gerekçelerini bilsem de bu alanlarda çalışan insanların bu hayvanların acılarını görmemesi beni oldukça şaşırtmıştı. Benim kendi imkanlarımla erişebildiğim bu nispeten küçük çiftliklerde bile gördüklerim, beni bu sömürü sistemine karşı daha da öfkelendirdi.
Bu fotoğraflar okulumdaki bir sergiyle izleyicilerle buluştu. Ziyaretçilerin çoğu süt üretiminin arka planı ile ilk defa yüzleşti. İzleyiciler çoğunlukla şaşırdı ve üzüldü. Fotoğraflara bakıp ağlayanlar da oldu. Ayrıca sergiyi ziyaret eden bir kişi fotoğraflarda “süt” göremediğini söyledi. Bu, bazı zihinlerde süt ile sütün kaynağı arasındaki bağın ortadan kalktığının göstergesiydi. Bu geri dönüş sayesinde hayvanların yaşamlarını görünür kılacak projeler üretmenin gerekliliğini bir kez daha anladım. Ziyaretçilerle çektiğim fotoğraflar ve hayvan kullanımı üzerine uzun sohbetler ettim. Bu etkileşimler benim için çok besleyiciydi.
Hayvan foto muhabirliğinin odağı, genellikle insanların reddettiği ve görmeye dayanamadığı konular. Hiç kimse öldürülmek üzere olan, acı çeken bir hayvan fotoğrafına kolay kolay bakamaz. Hatta olayın şiddeti arttıkça insanların konudan uzaklaştığını düşünüyorum. İnsanların bu fotoğraflara bakmalarını ve onlarla ilişki kurmalarını sağlamak için etkili bir yöntem bulmam gerekiyor. Hayvanların nasıl hissettiğine odaklanmaya ve bunu izleyicilere göstermeye çalışıyorum. Sadece olayı belgelemekle kalmıyor hem teknik hem içerik olarak güçlü fotoğraflar için mümkün olduğunca kendi bakış açımı yansıtmaya ve yaratıcılık katmaya çalışıyorum.
Türkiye’de doğup büyümüş biri olarak Kurban Bayramı, benim her sene şahit olduğum ve küçüklüğümde “normal” olduğuna inandırıldığım bir gelenekti. Kendi evimizin bahçesinde bile defalarca hayvanların kesilmesine şahit olmuştum. Kurban Bayramı’nda sahada olmak beni tahmin ettiğimden çok daha fazla zorladı. Bu görev sırasında sahada ağlayan, bağıran, kaçmaya çalışan ve katledilen onlarca hayvana, hiç olmadığım kadar yakından tanık oldum. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki hiçbir şeyi kaçırmamak için oradan oraya koştuğumu hatırlıyorum.
Sahada fotoğraf çekmek için insanlarla doğru iletişim kurmak bu işin en önemli kısımlarından biriydi. Birçok hayvan satıcısı ve mezbaha görevlisiyle sohbet etmem gerekti. Hayvanlarla poz vererek ya da hayvanları keserken fotoğraflarını çekmemi isteyen ve daha sonra onlara göndermem için telefon numaralarını veren kişiler oldu. Hayvanların katledilişine şahit olurken yaşadığım acı ve stresi o an iyi yönetebilmem gerekiyordu. We Animals’nın desteğiyle sahada olmak o süreci iyi yönetmemde çok etkili oldu. Özellikle de sevgili Victoria de Martigny’e süreç boyunca tüm desteği için minnettarım.
Şimdi o günleri düşündükçe ve görüntülere baktıkça yaşadıklarımı daha yoğun hissediyorum. Ancak hissettiklerim, hayvanların yaşadıklarının yanında hiçbir şey. Onlar için elimden geleni yapmaya çalıştığım için mutlu ve gururluyum.
Vegan olmak. Gıda, deney, tekstil, eğlence vb. amaçlarla yaşamı kısıtlanan ve sonlandırılan hayvanların neler yaşadıklarını, nasıl öldürüldüklerini gördükçe bunları daha fazla kişiye ulaştırmanın gerekliliğini fark ettim. Temelde haksızlık karşısında sessiz kalmak istemiyorum. Bu yüzden derdimi, kendimi en iyi ifade edebildiğim araç olan fotoğraf ile anlatmaya çalışıyorum.
Süreç birçok deneyimi beraberinde getirerek herkesin kendine uygun yöntemi bulmasını sağlıyor. Benim bu alanda çalışmak isteyenlere vereceğim tek tavsiye harekete geçmek olabilir. Bir yerden başlamalı ve hayvanların yaşadıklarını görünür kılmak için elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız.
Bir sonraki projeniz nedir? Özellikle belgelemek zorunda hissettiğiniz hayvan hikâyeleri var mı?
Bal üretimi için zulme uğrayan arılarla ilgili bir proje yapmak istiyorum. Arılar, hakkında en az şey bildiğimiz ve en çok görmezden gelinen hayvan türlerinden biri. Şu anda bu çalışmayı hangi bölgede ve mevsimde gerçekleştirmenin daha iyi olacağını araştırıyorum. Önümüzdeki yılın ilk yarısında gerçekleştirmeyi planlıyorum.
Sokakta hayatta kalmaya çalışan köpeğin de deney laboratuvarlarında zulme uğrayan tavşanın da hikayesini belgelemek istiyorum. Hayvanlar her an, her yerde sömürüye maruz kalıyor. Bu yüzden tüm hayvanların çektiği acıları belgeleme zorunluluğu hissediyorum.
Şimdiye kadar bu alanda yaptığım işlerin çoğu We Animals stok platformunda görülebilir. Ayrıca Instagram’da @havvazorlu kullanıcı adıyla paylaşımlar yapıyorum.